İlk görüşte aşka kalbimiz, beynimiz ya da hormonlarımız karar vermiyor. Bilim dünyasına göre âşık olma durumu, genetik yapımızın kontrolünde...
İlk görüşte aşka kalbimiz, beynimiz ya da hormonlarımız karar vermiyor. Bilim dünyasına göre âşık olma durumu, genetik yapımızın kontrolünde.
Âşık olma ya da ilk görüşte aşkta özellikle serotonin ve dopamin metabolizması etkili oluyor. Serotonini hücre içine taşımayı sağlayan proteini kodlayan geni kısa olan kişiler aşklarını daha ateşli ve daha şiddetli yaşıyor. Uzun form sahipleri ise duygularını belli etmeye yanaşmıyorlar.
14 Şubat Sevgililer Günü'nün yaklaştığı bu günlerde her yerde aşk, sevgi konuşuluyor. Bilim dünyası aşka ve aşkı yaşama şekline kalbimizin ya da beynimizin değil genlerimizin karar verdiğini söylüyor.
Üsküdar Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Korkut Ulucan, insan genlerinin yaşadığı duygular üzerinde de önemli etkileri olduğuna dikkat çekti.
Gerçek aşk, genlerimizde mi saklı?
Her geçen gün hayatımıza yeni bilgilerin girdiğini, beyin dinamiğimizin biraz daha çözüldüğünü belirten Doç. Dr. Korkut Ulucan, "Anlamlandıramadığımız davranışların nedenlerini daha iyi anlar duruma geliyoruz. Yıllar boyunca aşk kelimesinin anlamı, biyolojisi ve fiziksel etkilerini sürekli araştırdık ancak neden aşık olduğumuzu, aşık olmanın altından yatan nedenleri net olarak ortaya çıkaramadık. Son olarak elde edilen veriler, genetik yapımızın aşık olmamızda önemli roller üstlendiğini gösteriyor" diye konuştu.
Kısa genliler ateşli aşk yaşıyor
Özellikle ilk görüşte aşk ve aşık olma gibi durumlarımızın da genetik yapımızın kontrolünde olduğunu belirten Doç. Dr. Korkut Ulucan, şunları söyledi:
"Özellikle serotonin ve dopamin metabolizması âşık olmamız konusunda çok etkili. Serotonin bu konuda bizlere ipuçları veriyor. Serotonini hücre içine taşımayı sağlayan proteini kodlayan genin iki formu var, uzun ve kısa. Kısa forma sahip olanların aşklarını daha ateşli, daha şiddetli yaşadığı, daha sık ve kolay âşık oldukları bulunmuş. Uzun form sahipleri ise daha oturaklı, elinden geldiğince duygularını belli etmeyen bir aşk durumunu seçmeye meyilli oldukları belirlenmiş."
Eş seçiminde bizi, genlerimiz yönlendiriyor
Duygu durumumuzu belirleyen biyolojik ve genetik faktörlerin belirlenmesinin, bilim insanlarının da oldukça ilgisini çeken konuların başında geldiğini ifade eden belirten Doç. Dr. Korkut Ulucan, "Özellikle beyin dinamiğinin daha da belirlenmesi, bizlerin birçok konuya daha ayrıntılı bakabilmemizi sağladı. Sevgi gibi, aşk gibi birçok özelliğimiz, eskiden sanıldığı gibi sadece bazı hormonlardan ibaret olmadığı, diğer tüm davranış kalıplarımızın belirlendiği oldukça kompleks bir mekanizma sonucunda ortaya çıktığı belirlendi. Kimi insanlar daha kolay ve daha çok âşık olurlar, kimileri ise daha az ve belki de daha zor âşık olurlar. Bazıları aşkını çok şiddetli dışa vurur, kimileri ise daha içinde yaşar, işte bunların altında yatan faktörler genetik. Daha önceden yapılan çalışmalar, insan bağışıklık sisteminde rol alan bazı genlerin, eş seçiminde ve doğru eşi bulma konusunda bizleri yönlendirdiği gözlemlenmiş" diye konuştu.
*Tanıtım için tıklayın!
Âşık olma ya da ilk görüşte aşkta özellikle serotonin ve dopamin metabolizması etkili oluyor. Serotonini hücre içine taşımayı sağlayan proteini kodlayan geni kısa olan kişiler aşklarını daha ateşli ve daha şiddetli yaşıyor. Uzun form sahipleri ise duygularını belli etmeye yanaşmıyorlar.
14 Şubat Sevgililer Günü'nün yaklaştığı bu günlerde her yerde aşk, sevgi konuşuluyor. Bilim dünyası aşka ve aşkı yaşama şekline kalbimizin ya da beynimizin değil genlerimizin karar verdiğini söylüyor.
Üsküdar Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Korkut Ulucan, insan genlerinin yaşadığı duygular üzerinde de önemli etkileri olduğuna dikkat çekti.
Gerçek aşk, genlerimizde mi saklı?
Her geçen gün hayatımıza yeni bilgilerin girdiğini, beyin dinamiğimizin biraz daha çözüldüğünü belirten Doç. Dr. Korkut Ulucan, "Anlamlandıramadığımız davranışların nedenlerini daha iyi anlar duruma geliyoruz. Yıllar boyunca aşk kelimesinin anlamı, biyolojisi ve fiziksel etkilerini sürekli araştırdık ancak neden aşık olduğumuzu, aşık olmanın altından yatan nedenleri net olarak ortaya çıkaramadık. Son olarak elde edilen veriler, genetik yapımızın aşık olmamızda önemli roller üstlendiğini gösteriyor" diye konuştu.
Kısa genliler ateşli aşk yaşıyor
Özellikle ilk görüşte aşk ve aşık olma gibi durumlarımızın da genetik yapımızın kontrolünde olduğunu belirten Doç. Dr. Korkut Ulucan, şunları söyledi:
"Özellikle serotonin ve dopamin metabolizması âşık olmamız konusunda çok etkili. Serotonin bu konuda bizlere ipuçları veriyor. Serotonini hücre içine taşımayı sağlayan proteini kodlayan genin iki formu var, uzun ve kısa. Kısa forma sahip olanların aşklarını daha ateşli, daha şiddetli yaşadığı, daha sık ve kolay âşık oldukları bulunmuş. Uzun form sahipleri ise daha oturaklı, elinden geldiğince duygularını belli etmeyen bir aşk durumunu seçmeye meyilli oldukları belirlenmiş."
Eş seçiminde bizi, genlerimiz yönlendiriyor
Duygu durumumuzu belirleyen biyolojik ve genetik faktörlerin belirlenmesinin, bilim insanlarının da oldukça ilgisini çeken konuların başında geldiğini ifade eden belirten Doç. Dr. Korkut Ulucan, "Özellikle beyin dinamiğinin daha da belirlenmesi, bizlerin birçok konuya daha ayrıntılı bakabilmemizi sağladı. Sevgi gibi, aşk gibi birçok özelliğimiz, eskiden sanıldığı gibi sadece bazı hormonlardan ibaret olmadığı, diğer tüm davranış kalıplarımızın belirlendiği oldukça kompleks bir mekanizma sonucunda ortaya çıktığı belirlendi. Kimi insanlar daha kolay ve daha çok âşık olurlar, kimileri ise daha az ve belki de daha zor âşık olurlar. Bazıları aşkını çok şiddetli dışa vurur, kimileri ise daha içinde yaşar, işte bunların altında yatan faktörler genetik. Daha önceden yapılan çalışmalar, insan bağışıklık sisteminde rol alan bazı genlerin, eş seçiminde ve doğru eşi bulma konusunda bizleri yönlendirdiği gözlemlenmiş" diye konuştu.
Hiç yorum yok